We recently connected with Giyasettin Şehir and have shared our conversation below.
Alright, Giyasettin thanks for taking the time to share your stories and insights with us today. We’d love to hear about when you first realized that you wanted to pursue a creative path professionally.
16.06.1973 doğumluyum. 16 yaşımda sokak tiyatrosuyla başladığım sanat hayatıma 1990 yılında Kawa Destanı oyunuyla profesyonel düzeyde ilk adımımı attım. İki perdelik büyük ve kalabalık oyuncu kadrosunun yer aldığı epik bir oyundu bu.


Giyasettin, before we move on to more of these sorts of questions, can you take some time to bring our readers up to speed on you and what you do?
Bir sinema ve tiyatro sanatçısı olarak enteresan bir geçmişe sahibim. Yaklaşık bir yıllık bir sahne tecrübesinden sonra oynadığımız bir oyundan dolayı Türk devleti tarafından terör örgütü öyeliğinden suçlandım ve 10 ceza evinde yaşamak zorunda kaldım. Bu ya sanat hayatımın sonu ya da yeni bir başlangıcı olacaktı. Ne olursa olsun sanatımı bırakmayacak ve ceza evini kendim için bir sanat okuluna dönüştürecektim. Böylece kendimi eğitmeye başladım. İlk üç yıl tiyatro, sinema ve sanat teorisi ile ilgili derinleştim. Belli bir teorik düzeye ulaşmıştım ancak bu bana yetmiyordu. Bunun bir de pratik deneyimlemeyle pekişmesi gerekiyordu.
Cezaevinde aynı koğuşta kaldığımız yaklaşık 40 insan vardı. 10 kadar arkadaşı tiyatro yapma konusunda ikna etmeyi başardım ve birlikte oyunlar yapmaya başladık. Ceza evi bir laboratuvar ve bu arkadaşlar da birer denek olmuştu benim için artık. Onlarca değişik sitillerde ve formatlarda oyunlar çalıştık ve cezaevi sakinlerine gösterme şansını bulduk. Beğeniler arttıkça yeni formlara yöneldik.
Böylece profesyonelliğimi cezacı gibi kapalı ve neredeyse sıfır imkanlar ortamında pekiştirdim.
Bu arada mektuplar aracılığıyla kimi gazete ve dergilere yazılar yazdım. Yazılarım yayınlanıyor ve taktir ediliyordu. Hem yazılarım ve hem de tiyatro çalışmalarımın yoğunluğundan zaman kavramını unutmuştum. Aylar yıllar nasıl geçti anlamadım. Ve nihayet 10 aradan sonra dışardaydım. Bu yeni bir hayat demekti. Ve hayat arayışsız olamazdı benim için.
Artık özgürdüm ve bir şeyler yapmalıydım ama nasıl ve nerede? Sonra bir Kültür merkezinde buldum kendimi. Diyarbakır’ da bulunan Dicle ve Fırat Kültür Merkezi benim için yeni bir okul olmuştu. Cok geçmeden bir tiyatro gurubu kurduk ve bu gurupla çok çeşitli oyunlar yaptık. İnsanlar, sanatçılar, hocalar tanıdım ve onlarla çalıştım, tercübeler edindim. Artık büyük ulusal ve uluslararası fetivallere katılıyor, oyunlarımızı sergiliyorduk. Tiyatroda önemli bir doyuma ulaşmıştım. Ve artık sinema da yapmak istiyordum.
Böylece kısa film ve belgesel calişmalarına başladım. Sinemayı o sihirli dünyayı tanıdıkça ilerlemenin kaçınılmaz olduğuna karar verdim. Tiyatronun yanısıra ciddi olarak sinema yapıyordum artık. Uzun metraj filimlerine ve kimi dizilerde yer aldım. Oynuculk ve sanat yönetmeliği yaptım sinemada. Filmler, gösterimler, festivaller peşisıra geliyordu. Derken 2011 yılında Türkiyenin en önemli uluslararası film festivali olan Antalya Uluslararsı Altın Portakal Film Festivalinde yılın en iyi sanat yönetmenliği ödülünü aldım. ( Meş Filmi ile ) Türkiyenin bu alanda en ıyisi olmuştum.
Bir Kürt sanatçı olarak Kürt Tiyatro ve sinemasında belli bir konuma geldim ve ulusal çapta tanınan bilinen bir insan oldum.
2018 yılında sahnede yaptığım bir konuşma dolaysıyla tekrar tutukladım ve 6 ay daha Ceza evinde kaldım. Ara tahliye olunduktan sonra yurdışına çıkış yaptım. Oldukça zorlu ve ölüm tehlikleri atlattığim bir yolculuk oldu bu. Kara yoluyla kaçak olarak Yunanistan’a geçtim ve 8 ay da burada yaşam mücadelesi verdim. Daha sonra İsviçre’ye geldim. Şimdi Isviçre’nin Luzern kendinde yaşayıyorum yaklaşık 3 yıldır. Ve farkındayım yine yeni bir hayat ve yine yeniden bir sanat arayışı baslamıştır. Bir yıldan sonra burada da tiyatro yapmaya başladım ve sinemada var olma mücadelesi veriyorum. Şimdi Ozan adlı kısa bir filmde oyunculuk ve sanat yönetmenliğini yapıyorum.
Evet şöyle bir düşününce nereden nereye demekten kendini alamıyor insan.


Is there a particular goal or mission driving your creative journey?
Ben Kürt sinemasının büyük aktör, senarist, yapımcı ve yönetmen olan Yılmaz Güney hayranıyım. Çocukluğum ve gençliğim onun filmlerini izlemekle geçti. Halla bu filmleri büyük ilgi ile izliyor ve kendimi daha da geliştirmenin materyalleri olarak değerlendiriyorum. O, benim sinemadaki gerçek kahramanımdır. Büyük sinema filmlerinde yer alıp Yılmaz Güney’in bir takipçisi ve devam ettirici olma duygusuyla yanıp tutuşuyorum. Kürt sinemsını dünya sinema arenasında temsil etmek en büyük hayalimdir. Ömrüm buna yetecek mi bilmiyorum ama asla yılmayacaģım. Kürtlerin kendi ulusal mücadele tarihlerinde sembol edindikleri bir söz vardır: DİRENMEK YAŞAMAKTIR!.. Başarabileceğimi bilmiyorum ama direneceğim kesindir.


Let’s talk about resilience next – do you have a story you can share with us?
Aslında hayatımın her parçası dayanıklı insan olmanın sayısız örnekleriyle doludur. Yaşamımda rahat ya da kolay geçen bir anı hatırlamıyorum. Tiyatro ve sinema alanında yaptığım bütün eserler de aynı zorluk ve imkansızlık içinde var olmuştur. Bir yandan parasızlık ve kötü yaşam koşulları bir yandan da sanatımı gerçekleştirmek için bulamadığım koşullar. Sahnesizlik, dekorsuzluk, salonsuzluk, teknik ekipmansızlık, stüdyosuzluk, iletişim,bilişim ve ulaşımdaki yetkisizlik, ötekileşmişlik vs.
Çok acımasız işkenceler gördüm. İnsanca yaşamak adına ölüm oruçlarına yattım. 10 yıllık cezaevi sürecinde hergün ölmeyi bekleyen bir ruh ve duyguyu yaşadım. Günü geldi aynı masada 6 kişi 8 zeytin yemekle yaşamaya çalıştık. Ve bütün bunları temek kültür, dil ve kimlik mücadelesi veren bir halkın sanatçısı olduğum için yaşadım.
Yine de en yakında zamanda yaşadığım Türkiye’den kaçış hikayemi asla unutamam diyebilirim. Türkiye Yunanistan sınırını insan üstü bir irade göstererek ve ölüm tehlikeleri atlatarak gerçekleştirdim. Üç ay boyunca ve kışın zemheri soğuğunda Yunanistana geçmek için onlarca tehlikeli ve başarısız denemeler yaptım. Her başarısız denemeden sonra saatlerce mahsur kaldım. Bazen bir ağacın altında, bazen bir koğukta, bazen bir taşın altında, bazen bir bitki yığınında ve dondurucu soģukta yaşam ve kurtuluş mücadelesi verdim.
En nihayet son gece beş metrelik demirden ve keskin tellerle örülü bir setti aşmayı başardım. Ellerim ve vücudumun bir çok yeri kesilerek. Dört metreden sırt üstü düştüm Yunanistan tarafına. Acı içinde ve kanayarak sınırdan uzaklaştım. Şişmiş sağ ayağımın şişkinliğine ve vücudumda akan kanlar ve duyduğum büyük acılar eşliģinde 9 saat yürüyerek Yunanistanın bir sınır kentine ulaştım. Yaralı da olsam hayatımı kurtarmayı başarmıştım.
Bu yolculuk boyunca yaşadığım zamanı bir filmin tam ortasına düsmüs gibi hissetim. Belki bir gün filmini yapmak da nasip olacaktır.
Contact Info:
- Instagram: Giyasettin Şehir
- Facebook: Giyasettin Şehir



